Sıkça Sorulan Sorular

Aile konutu şerhi için, eşlerden birisinin adına kayıtlı ev için diğer eş tapuya başvurarak, aile konutu şerhi koydurabilmektedir. Bunun için başvuruda bulunan eş Tapu Sicil Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile; konutun aile konutu olduğunu kanıtlayan muhtarlıktan alınmış bir belge, nüfus müdürlüğünden alınmış vukuatlı aile nüfus kayıt örneği veya evlilik cüzdanı ile başvuru yapabilmektedir.
Aile konutu şerhi ile, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemez. Aile konutunun tapu maliki bile olsa, bu konutu satamaz veya üzerindeki haklarısınırlayamaz.
Aile konutu, tapuda aile konutu şerhi konulmuş olduğu halde satılırsa, bu satış geçersiz olmaktadır.
Burada iyi niyet kavramı önem taşımaktadır. Üçüncü şahıs satın aldığı gayrimenkulun aile konutu olduğunu bilerek almış ise, iyi niyetli sayılamayacağından bu satış geçersiz olmaktadır. Ancak üçüncü şahış, ilgili gayrimenkulun aile konutu olduğunu bilmeden, tapu kaydına güvenerek, iyi niyetle satın almış ise, bu satış geçerli olmaktadır.

Üçüncü şahıs gayrimenkulu satın alırken aile konutu olduğunu bilerek almış ise, iyi niyet gözetilmeyeceğinden satış geçersiz olmaktadır. Ancak bunun için, rızası olmayan eşin tapu iptal ve tescil davası açması gerekmektedir. Söz konusu dava sonucunda, yapılan satış işlemi ve üçüncü şahıs üzerinde kayıtlı olan aile konutuyla ilgili tapu kaydı iptal edilecektir. Ancak üçüncü kişi söz konusu gayrimenkulun aile konutuna ait olduğunu bilmeden satın almış ise iyi niyet gözetileceğinden bu satış geçerli olmaktadır.

İlk üç zümrede mirasçı yoksa eş de sağ değilse ve miras bırakan ölüme bağlı tasarruf ile mirasçı atamamışsa devlet yasal mirasçı sıfatı ile mirası kazanmaktadır. Ayrıca devlet ölüme bağlı tasarruf ile de atanmış mirasçı sıfatına sahip olabilir.
Miras bırakanın terekesindeki borçlarından dolayı diğer mirasçılar hem terekedeki mallar ile hem de kendi kişisel malvarlıklarıyla sorumludur. Devlet ise miras bırakanın terekesindeki borçlardan sadece tereke malları ile sorumludur.
Devletin mirasçılığı diğer mirasçılıklardan farklıdır. Devlet, ölenin borçlarından kendisine kalan miras kadar sorumludur. Oysa, mirasçılar, ölenin borçlarından tüm mal varlıklarıyla müteselsilen sorumludurlar.
Sağ olup olmadığı bilinmeyen bir kimsenin malvarlığı veya ona düşen miras payı 10 yıl resmen yönetilirse ya da malvarlığı böyle yönetilenin 100 yaşını dolduracağı süre geçerse, Hazinenin istemi üzerine o kimsenin gaipliğine karar verilir.

Miras bırakan, tasarrufunda aksini öngörmüş veya sınırlı bir görev vermiş olmadıkça vasiyeti yerine getirme görevlisi, miras bırakanın son arzularının yerine getirilmesi için gerekli bütün işlemleri yapmakla görevli ve yetkilidir. Vasiyeti yerine getirme görevlisi, özellikle;

  • Göreve başladıktan sonra gecikmeksizin terekedeki malların, hakların ve borçların listesini düzenler. Liste düzenlenirken olanak varsa mirasçılar hazır bulundurulur.
  • Terekeyi yönetir ve yönetimin gerektirdiği ölçüde tereke mallarının zilyetliğinin kendisine devrini ister.
  • Tereke alacaklarını tahsil eder, borçlarını öder.
  • Vasiyetleri yerine getirir.
  • Terekenin paylaşılması için plân hazırlar.
  • Tereke ile ilgili dava ve takiplerde miras ortaklığını temsil eder. Mirasçılar tarafından açılmış davalardan görevi ile ilgili olanlara müdahil olarak katılabilir.
  • Açtığı veya aleyhine açılan davalar ile yapılan takipleri mirasçılara bildirir.

Mirastan yoksun bulunan mirasçının hissesi onun alt soyuna geçer. Yoksun olanın alt soyu da saklı paylı mirasçı ise ve hissesi yoksun olan ile aynı oranda ise miras bırakanın tasarruf oranında bir değişiklik söz konusu olmaz. Fakat alt soyun saklı payı yoksa veya yoksun olan mirasçıya göre daha az ise miras bırakanın tasarruf oranı artmış olur.
Mirasçılık belgesi bir kişinin mirasçı olduğunu gösteren ve ispat eden bir belgedir. Lehine düzenlenen kişi bakımından mirasçılık karinesi teşkil eder. Aksi ispat oluncaya kadar lehine mirasçılık belgesi düzenlenen kişi mirasçı sayılır. Mirasçılık belgesi alan mirasçı tereke malları üzerinde zilyetliğe bağlı olarak tereke alacaklarını talep ve tahsil etmek, terekedeki taşınmazların tapuya tescil işlemlerini yapmak yetkisine sahiptir.
Miras ortaklığı, mirasın taksiminden önce mirasçılar arasındaki ilişkinin hukuki niteliğini ifade eder. Mirasın taksiminden önce mirasçılar tereke üzerinde iştirak halinde (el birliği ile) mülkiyet hakkına sahiptir. İşte bu iştirak halinde hak sahipliği miras ortaklığını ifade etmektedir.
Miras ortaklığı devam ettiği sürece mirasçıların tereke mallarını kullanmaları ve bunlardan yararlanmaları mümkündür. Kullanma ve faydalanma hakkı bütün mirasçılara aittir. Bu konuda mirasçıların anlaşması gerekmektedir. Uyuşmazlık halinde miras ortaklığına tayin olunan temsilci mirasçıların tereke mallarını kullanma ve faydalanma haklarını düzenler.
Terekenin paylaşılmasının tamamlanmasından sonra mirasçılar, paylarına düşen mallar için birbirlerine karşı satım hükümlerine göre (ayıp ve zapttan sorumluluk hükümleri) sorumludurlar. Mirasçılar, paylaşmada her birine özgülenmiş olan alacakların varlığını birbirlerine karşı garanti ettikleri gibi; borsaya kayıtlı olan kıymetli evrak dışında, alacağın mirasçının hakkına mahsup edilen miktarı için borçlunun ödeme gücünden adî kefil gibi sorumludurlar.
Miras bırakanın katılması veya izni olmaksızın bir mirasçının henüz açılmamış bir miras hakkında diğer mirasçılar veya üçüncü bir kişi ile yapacağı sözleşmeler geçerli değildir. Böyle bir sözleşme gereğince yerine getirilmiş olan edimlerin geri verilmesi istenebilir.
Bu konuda, kişiliğin korunmasına ilişkin manevi tazminat talebi hakkındaki TMK Madde 25/4 hükmü uygulanır. Buna göre, hak sahibinin( miras bırakanın) manevi tazminat davasını açtıktan sonra ölmesi halinde, mirasçıları bu davaya devam edebilirler ve manevi tazminatı talep edebilirler; buna karşılık hak sahibi böyle bir dava açmadan veya açamadan ölmüşse, bu takdirde, mirasçıların manevi tazminat talebi hakları yoktur.
İptal sebepleri dört grupta toplanmıştır; tasarruf yapanın ehliyetsizliği, hukuka, ahlaka ve adaba aykırılık, şekil eksikliği ve hata, hile, tehdit.
Tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçılar ve lehine vasiyet yapılan ilgililer, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufunun iptalini talep ve dava edebilirler.
Ölüme bağlı tasarruflar ehliyetsizlik sebebiyle kendiliğinden hükümsüz sayılamazlar; bunlar ancak miras bırakanın ölümünden sonra hakimin hükmü ile iptal ettirilebilir. Ölüme bağlı tasarrufun ehliyetsizlik sebebiyle hükümsüz hale getirilebilmesi için iptal davasının açılması ve mahkemece iptale hükmolunması şarttır. İptal talep ve dava olunmazsa, ölüme bağlı tasarruf geçerli olarak kalır.
Mirasta iade yükümlülüğünün konusu bakımından, genel olarak üç şart aranır. Birincisi, karşılıksız bir kazandırıcı işlemin bulunmasıdır. İkincisi, bu işlemin miras bırakan tarafından ve miras bırakanın mal varlığından yapılmış olması ve sonuçlarının miras bırakanın sağlığında meydana gelmiş olmasıdır. Üçüncüsü ise, karşılıksız kazandırıcı işlemin mirasçının miras hakkına mahsuben yapılmış olmasıdır.
Bu konuda, ön planda, miras bırakanın irade beyanı göz önünde tutulur. Miras bırakanın bu hususta herhangi bir beyanı yoksa bu takdirde, kanuni hüküm ve karinelerden faydalanmak mümkündür.
Dava olunan iyi niyet sahibi bulunduğu takdirde, bir ve on senelik iki zamanaşımı süresi ve kötü niyetli olması halinde de yirmi senelik bir süre konulmuştur.
Tüzel kişiler, Devlet dışında, kanuni mirasçı olamazlar, fakat atanmış mirasçı veya musaleh olabilirler. Buna karşılık, kişiliği bulunmayan (kişi olmayan) varlıklar mirasçı veya musaleh olamazlar.
Mirasta denkleştirme, bir mirasçının miras bırakanın sağlığında ondan karşılıksız (ivazsız) olarak aldığı malları ve kıymetleri aynen veya karşılığını geri vermesinden ve bunların mirasın taksiminde hesaba katılmasından ibaret bir işlemdir.
Bu işlemin yapılması hususunda, mirasçının diğer mirasçıların rıza ve muvafakatlerini almış bulunması gerekir. Ancak hemen veya çok kısa bir zamanda yapılması zorunlu bulunan işlem veya işleri, temsilci yapabilir.
Aile konutunun tapudaki cinsi önemli değildir. Önemli olan tapu kapsamında kalan yerde ortak ikamet edilen, aile konutu olarak kullanılan bir yerin olmasıdır. Aile konutu olan yerin tapu kaydındaki cinsi tarla, arsa ve çayır olması bu hakkın kullanılmasına engel değildir. Yargıtay uygulaması bu anlamda tapu kaydını yeterli görmekte olup tapudaki gayrimenkulün cinsini önemli bulmamaktadır.
Miras bırakanın bir mirasçıdaki alacağı, paylaşma sırasında o mirasçının payına mahsup edilir. Mirasçının belirlenen miras payı ile miras bırakana olan borcu yerine geçer.
Bu hak yalnızca sağ kalan eşin talebi ile kullanılabilmekte olup kişiye sıkı surette bağlı bir haktır. Bu sebeple bu hak devredilemez aynı zamanda miras yolu ile de geçmez. Bu hakkın sağ kalan eş sıfatı ile bağlantısı hakkı şahsa sıkı surette bağlı bir hak konumuna getirir.
İlk olarak kendisi de mirasçı olduğu için aile konutundan var olan miras payı ile aile konutunun ölüm anındaki değerinin farkı belirlenir. Sağ kalan eşin kendi miras payı değerden düşülür. Terekede başka mal varsa diğer mallardaki payın mahsubu yapılır. Sağ kalan eşin terekedeki payı yetmiyorsa ve sağ kalan eşinin gücü yetiyorsa kalan değer için sağ kalan eşin tereke dışındaki mal varlığı ile tamamlama yapılır. Bu durum sağ kalan eş için bir öncelikli satın alma hakkı gibi bir durum oluşturur.
Sağ kalan eş ile ölen eşi arasındaki mal rejiminin tasfiyesi de öncelikli bir hukuki işlemdir. Sağ kalan eş, ölen eşi ile aralarındaki mal rejiminden kaynaklanan haklarını (varsa) aldıktan sonra ölen eş adına kalan malvarlığı mirasa konu olacaktır. Sağ kalan eşin mal rejiminden kaynaklanan bu hakları mirasçılık sıfatından ayrıdır.
Mirasçılar arasında yapılacak miras payı devri sözleşmesi adi yazılı şekilde yapılır. Burada kanun özel şekil şartı getirdiğinden terekedeki mallar arasında taşınmazlar bulunsa bile adi yazılı şekilde yapılan devir sözleşmesi geçerlidir. Mirasçı olmayan kişiye yapılacak miras payı devri sözleşmesi noterde düzenlenme ile geçerlilik kazanır. Bu sözleşme ayni etki yaratmaz. Ancak devralana talep hakkı tanır.
Miras bırakanın altsoyuna yaptığı bazı kazandırmaların açıkça miras payına mahsuben yapıldığı belirtilmese bile aksi belirtilmedikçe denkleştirmeye tabirdir. Bunlar;

  • Kuruluş sermayesi
  • Çeyiz
  • Borçtan kurtarmak
  • Malvarlığı Devri
  • Diğer benzeri kazandırmalar

Yoksunluk: Mirasçının belirli hukuka aykırı kasıtlı davranışları nedeniyle kanun gereği, kendiliğinden miras hakkının kaybıdır. Ret: Mirasçının tek taraflı işlemiyle miras hakkının kaybıdır.Mirastan feragat: Miras bırakan ile yasal mirasçının kurduğu sözleşme mirasçılık sona erebilir. Mirasçılıktan çıkarma: Saklı paylı mirasçının belirli davranışlarda bulunması üzerine miras bırakanın tek taraflı tasarrufu ile mirasçılık sona erdirilebilir.
Mirasçılara genel koruma yanında, mirasçı sıfatıyla tereke üzerinde sahip oldukları mutlak nitelikteki miras hakkını korumak amacıyla özel bir dava hakkı hakkı tanımıştır. Korunan değer, mal üzerindeki mülkiyet hakkı değildir. Bu nedenle miras sebebiyle istihkak davası ancak mirasçının mirasın açılmasından sonra fiilen zilyetliğini elde edemediği tereke değerleri için açılabilir.
Mümkündür. Miras payının devri, miras bırakanın sağlığında muhtemel ve gelecekteki mirasçısı tarafından ilerde kendisine düşecek miras payını devretmesi şeklinde olabileceği gibi, miras bırakanın ölümünden sonra mirasçılar arasında miras ortaklığı devam ederken mirasçılardan birinin kendi payını diğer mirasçıya veya miras ortaklığına dahil olmayan bir üçüncü kişiye devretmesi şeklinde gerçekleşebilir.
Belirli mal bırakma tasarrufu üç şekilde yapılabilir;

  • Belirli mal bırakma tasarrufu taşınır veya taşınmaz mal bırakılması şeklinde gerçekleşebilir.
  • Belirli mal bırakma tasarrufu bir intifa hakkının bırakılması şeklinde gerçekleşebilir.
  • Miras bırakan bir alacak vasiyeti yapabilir.

Vakıf, kendisine özgülenen malları tüzel kişilik kazandığı andan itibaren değil, mirasın açıldığı andan itibaren iktisap eder. Yani, tüzel kişilik geçmişe etkili sonuç doğurur.
Miras ortaklığı mirasın paylaştırılmasının sona erdiği ana kadar devam eder. Terekenin tek bir mirasçı üzerinde toplanması, terekede bir artı değer kalmaması veya miras ortaklığı yerine aile şirketi, adi ortaklık veya bir ticari şirket kurulması gibi paylaştırma dışındaki sebeplerle de sona erer.
Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez. Manevi tazminat davası açma hakkı kural olarak mirasçılara geçmez. Fakat davacı manevi tazminat davası açtıktan sonra veya dava açma iradesini ispatlanabilir bir şekilde ihzar (hazırlama) ettikten sonar vefat ederse, davacının mirasçıları manevi davasına devam edebilirler.
Alzheimer hastasının miras bırakabilmesi için kendi mirasçısı statüsündeki bir başka kişiyi seçmiş olması gerekir ki bu durumda da yine atacağı imzanın anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yeteneğinin var olup olmadığının tespiti gerekir. Alzheimer hastası, hastalığının başlangıç evresinde hukuki ehliyetini hemen kaybetmeyebilir, hastalığın tanısı konmuştur ama kişi hala bir takım akli melekelerini koruyor olabilir. Bu koşullarda alacağı doktor raporu ile mirasını istediği kişiye bırakır. Doktor raporunda kişinin Alzheimer raporu almış olmasına rağmen kendi menfaatlerine uygun ve yapacağı sözleşmenin, bırakacağı mirasın anlam ve sonuçlarını kavrayıp kavramadığı irdelenir. Bu irdeleme sonucunda hastalığının henüz çok ilerlememiş olduğu tespit ediliyorsa ve kişinin böyle bir yetkisi olduğu tıbben kabul ediliyorsa tabi ki bırakabilir. Bunun dışında hastalık ilerledikten sonra kişi mirasını istediği bir yere bırakamaz. Çünkü artık hastalığın etkisi nedeniyle doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırabilecek durumda değildir. Çabuk kandırılabilir bir nitelik kazanmıştır.
Burada miras, kesin olarak ön mirasçıya kalır, art mirasçının mirasçılarına geçmez.
Miras bırakan ölmeden önce yapacağı bir sözleşme ile, bir malvarlığı değerini ölünceye kadar bakması koşulu ile 3. Kişiye devredebilir. Bu 3. Kişi yasal mirasçı olabileceği gibi atanmış mirasçı da olabilir. Bu sözleşme ile miras bırakan bir malvarlığı değerini bakım borçlusuna devretme, bakım borçlusu ise miras bırakana ölünceye kadar bakma borcu altına girer. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi resmi şekilde düzenlenmek zorundadır. Miras bırakan, 2 tanık eşliğinde noter veya sulh hukuk hakimine başvurarak sözleşmeyi düzenletebilirler. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi bu şekil şartlarına uyulmaması halinde geçersiz hale gelir.
Miras bırakan sağlığında yaptığı paylaşımlar ile saklı paylı mirasçılarının haklarını azaltmış veya yok etmiş ise bu saklı paylı mirasçılar tenkis davası adı verilen bir dava açarak bu paylaşımların kendileri ile alakalı kısmını iptal ettirebilirler. Burada saklı paylı mirasçı sadece saklı payına ilişkin burumu dava edebilir. Bunun dışında kalan oranlar üzerinde eğer paylaşım hukuka uygun ise müdahale edemez. Bu davayı mirasçı zararını öğrendikten itibaren 1 yıl her halükarda 10 yıl içerisinde açmalıdır.
İzale-i Şuyu veya ortaklığın giderilmesi davası, paylı veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz malda ortaklar arasındaki paydaşlığa son vererek kişisel mülkiyete geçişi sağlayan, davanın tüm tarafları için benzer sonuçlar doğuran bir dava türüdür. Tüm paydaşların ortaklığın giderilmesi davasında yer alması zorunludur. Paydaşlardan birinin ölümü halinde mirasçılık belgesinde ismi geçen tüm mirasçıların davaya dahil edilmesi gerekir. Tüm ortaklar davaya dahil edilmeden davanın sonuçlandırılması mümkün değildir.
Kredi sözleşmelerinde kredi tutarına istinaden yapılan hayat sigortası, kişinin ölümü sonucu kredi borcunu ödemektedir. Fakat yargı kararları da göstermektedir ki sigorta bir zenginleşme aracı değildir. Bu kapsamda teminat her ne kadar üst sınırdan verilmiş olsa da sigortanın ödeyeceği kısım murisin kredi borcunun kalan miktarına ilişkindir. Sigorta bedelinden arta kalan miktar mirasçılara geçmemektedir.
Mirasa tedbir konulması, veraset ve intikal vergisini güvence altına almak için yapılır. Tereke defteri, sulh hakiminin malları tespit etmesinden sonra yazılır. Tereke defterinin yazılması sadece vergi dairesinin talebine yönelik bir uygulama olmayıp mirasçıların mirasla ilgili haklarını da koruyan bir uygulamadır. Mirasa tedbir koydurma, miras bırakanın mirasının, mirasçılar tarafından vergisinin ödenmeyecek olması durumunda vergi dairesinin istemi ile sulh mahkemeleri tarafından yapılıyor.
Miras hukukuna göre irade sakatlıkları vasiyetname yapılırken gündeme gelir. Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak gerekir. Miras bırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf(vasiyetname) geçersizdir. Ancak, miras bırakan yanıldığını veya aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak bir yıl içinde tasarruftan dönmediği takdirde tasarruf geçerli sayılır. Ölüme bağlı tasarrufta kişinin veya şeyin belirtilmesinde açık yanılma hâlinde miras bırakanın gerçek arzusu kesin olarak tespit edilebilirse, tasarruf bu arzuya göre düzeltilir.{slider=Mirasta Tasarruf Edilebilir Kısım Nedir?}Miras Hukuku gereğince, miras bırakan kimse bırakacağı mirasın bir kısmı üzerinde istediği gibi tasarruf yapabiliyor. Kanunen, mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası, kardeşleri veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta(vasiyetname, miras sözleşmesi) bulunabiliyor. Bu mirasçılardan hiç biri yoksa, miras bırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.
Miras Hukuku gereğince, miras bırakan kimse bırakacağı mirasın bir kısmı üzerinde istediği gibi tasarruf yapabiliyor. Kanunen, mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası, kardeşleri veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta(vasiyetname, miras sözleşmesi) bulunabiliyor. Bu mirasçılardan hiç biri yoksa, miras bırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.
Tereke yöneticisi görevine giren hususlarda miras ortaklığının temsilcisidir. Ortaklık adına,

  • dava açmaya,
  • icra takibinde bulunmaya,
  • davadan vazgeçmeye,
  • davayı kabule,
  • sulh olmaya,
  • tahkime,

Yetkili bulunur.

Miras ortaklığı mahkeme kararı ile, sözleşme ile, miras bırakanın tasarrufu ile ve kanun ile uzatılabilmektedir.
Türk ceza kanununda mirastan mal kaçırmak suç sayılmamıştır. Kişinin kendi malvarlığını tasarrufu mirasçının beklenen hakkına üstün tutulmuştur. Bu nedenlerle mirastan mal kaçırmanın cezasının olmaması miras bırakanları daha da cesaretlendirmekte adil olmayan miras paylaşımları ortaya çıkarmaktadır. Uygulamada en çok görülen mirastan mal kaçırma tapuda satış yoluyla yapılmaktadır. Tapuda görünüşte satış işlemi yapılmakta ancak gerçekte bağış yapılmaktadır. Yargıtay, bu konu ile ilgili emsal kararlarında bu tür satışları batıl kabul etmektedir.
Eşin birinci zümre dışındaki mirasçılarla birlikte mirasçı olması durumunda ancak iradi denkleştirme ile yani miras bırakanın iradesi ile eş denkleştirme borçlusu olabilmektedir.
Kişiliği ve hak ehliyeti olmayan hayvan lehine yapılan ölüme bağlı tasarruflar, bir gerçek ya da tüzel kişiye hayvana bakma mükellefiyeti şeklinde yapılmışsa geçerli olarak kabul edilebilmektedir.
Aile belgeleri ile aile için özel anı değeri olan eşya, mirasçılardan birinin karşı çıkması halinde satılamaz. Mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkarsa sulh hakimi, yöresel adetleri, adet yoksa kişisel durumları göz önüne alarak bu eşyanın, payına mahsup edilmek veya edilmemek suretiyle mirasçılardan birine özgülenmesine ya da satılmasına karar verir.
Mirasçılardan biri mirasın açılmasından önce veya sonra mirasçılık sıfatını kaybettiği taktirde, ona ait bulunan geri verme yükümlülüğü, onun yerini alan mirasçılara geçer. Ancak, bu kişilerin iade yükümlülüğü, miras paylarında meydana gelen artış oranıyla sınırlıdır.
Tereke malında bulunması gereken unsurlar eksik bulunuyorsa tereke malının ayıplı olduğundan söz edilecektir. Mirasçının aldığı tereke malının maddi ayıplı olduğunu ileri sürebilmesi için mirasın paylaştırılması sırasında malın maddi ayıplı olduğunu bilmemesi ve gereken özeni göstermiş olması gerekir.
Tereke malının ayıplı olması halinde mirasçı malı geri veremez. Mirasçı sadece verilen tereke malının değeri ile mirasın paylaşılmasında mirasçıya verilmesi gereken değer arasındaki farkın kendisine verilmesini talep edebilir.
Ölüme bağlı tasarruf ile vakıf kurulması halinde vakıf, kendisine tahsis edilmiş olan malların mülkiyetini vasiyetçinin ölümü anında (vakfın tescilinden ve tüzel kişilik kazanmasından önce) kazanır.
Kural olarak topluluktaki herkes tek tek atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak kabul edilir. Bırakılan mal bu kişilere eşit şekilde paylaştırılır. Ancak bu şekilde paylaştırma miras bırakanın arzu ettiği amacı gerçekleştirmeye hizmet etmelidir. Kişi topluluğu miras bırakanın amacını gerçekleştiremeyecekse yapılan kazandırma ile miras bırakanın amacını gerçekleştirmeye yönelik vakıf kurulduğu kabul edilir.
Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler mirasçı olamazlar. Bu hususta ilgili ceza davasının sonucu beklenip mirasçılar bu dava sonucunda belirlenmelidir.
Vasiyet edilen kişinin hukuk düzenince tanınması, yani bir hukuk kişiliğinin bulunması gerekir. Bu şahıs kişiği olabileceği gibi tüzel kişilikte olabilir. Caminin tüzel kişiliği olmadığı için lehine yapılan vasiyet geçerli değildir.
Mirasın açıldığı zaman ileride doğacak, hatta anne rahmine düşmemiş olan kişi yararına vasiyet yapılarak; mirasın tamamı veya bir bölümü art vasiyet alacaklısı olarak bırakılabilir. Eğer ki vasiyet eden ileride vasiyet ettiği malların lehdarına nakli için vasiyetçi atamamış ise kendi yasal mirasçıları bu nakil işini yapmakla yükümlüdürler.

Türk Medeni Kanunu’na göre saklı paylı mirasçının mirasçılıktan çıkarılması için şu iki halden biri mevcut olmalıdır.

  • Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır suç işlemiş olmalıdır ya da
  • Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemiş olmalıdır.

Miras bırakan başka türlü tasarrufta bulunmadıkça mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalır.
Miras bırakan saklı paylı mirasçısı olan altsoyunun borçlarını ödemekten aciz halde bulunması sebebi ile o mirasçıya isabet edecek miras hissesinin tamamının hemen alacaklıların eline geçmesini önlemek amacıyla onu mirastan ıskat edebilir. Aciz sebebi ile ıskat sadece altsoy olan saklı paylı mirasçılar için geçerlidir. Altsoyun aciz sebebi ile ıskat edilebilmesi için doğmuş ya da doğabilecek çocuklarının olması gerekmektedir. Çünkü ıskat edilen hisse bu çocuk/çocuklara tahsis edilecektir. Miras bırakan bu sebebe dayanarak ancak saklı payın yarısı oranında mirasçıyı ıskat edebilir.
Mirastan ıskat ancak miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufu ile meydana gelmekte iken mirastan yoksunluk kanun hükmü gereği kanunda belirtilen sebeplerden birinin ortaya çıkması ile kendiliğinden meydana gelir. Mirastan ıskat saklı paylı mirasçılar hakkında etkili olurken mirastan yoksunluk saklı paylı olmayan mirasçı ve musaleh üzerinde etkili olur. Yoksunluğun uygulama alanı ıskattan daha geniştir.
Kanuna Göre Saklı Paylı Mirasçılar Miras Bırakana Veya Yakınlarına Karşı Ağır Bir Suç İşlerse Veya Miras Bırakana Veya Miras Bırakanın Aile Üyelerine Karşı Aile Hukukundan Doğan Ödevlerini Yerine Getirmez İse Miras Bırakan Tarafından Mirasçılıktan Çıkarılabilir.
Saklı paylı mirasçı mirasçılıktan çıkarıldığında altsoyu varsa yerini o alır. Mirasçılıktan çıkarılan mirasçının altsoyu yoksa mirasbırakan bu kısım üzerinde tasarruf edebilir. Altsoy olup olmamasına, altsoyun saklı paylı olup olmamasına, saklı pay oranının aynı olup olmamasına göre tasarruf oranı değişmektedir.
Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse çıkarma sebebinin varlığını ispat çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer. Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir.
Çıkarılan mirasçı genel iptal sebeplerine dayanan iptal davası açarak, sadece çıkarma tasarrufunu değil tüm ölüme bağlı tasarrufu geçersiz hale getirebilir.
Genel iptal davası hakkı yanında çıkarılan mirasçı, miras bırakanın çıkarma sebebinde açık yanılgıya düştüğü itirazında bulunarak, sadece çıkarma tasarrufunun iptalini dava etmek imkanına sahiptir. Bu takdirde kısmi iptal söz konusu olacak ve sadece çıkarma tasarrufu geçersiz hale gelecektir.

Miras bırakanın borçlarından dolayı mirasçıların müteselsil ve şahsi sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk mirasın açılması anında başlar. Ancak alacaklının mirasçı aleyhine talepte bulunabilmesi kanunda mirasın reddi için tanınan süre içerisinde mirasçı tarafından mirasın reddedilmemesine bağlıdır.Müteselsil sorumluluk ilkesinin sonucu olarak her mirasçı miras bırakanın borcunun tamamından sorumludur. Alacaklı isterse mirasçıların hepsinden isterse içlerinden sadece birinden veya birkaçından alacağının tamamını talep ve tahsil edebilir. Şahsi sorumluluk esası gereği olarak da mirasçılar miras bırakanın borçlarından sadece tereke malları ile değil; kendi şahsi malvarlıkları ile de sorumludurlar.
Miras bırakanın borçlarından mirasçılar müteselsil sorumlu olduğundan kendi hissesine düşmeyen borcu ödeyen mirasçının diğer mirasçılara rücu hakkı vardır. Rücu hakkı ile anlatılmak istenen kendi payına düşenden fazlasını ödeyen mirasçının bu fazlalığı diğer mirasçılardan talep etmesidir. Her mirasçıya yapılabilecek rücu oranı her mirasçının miras payına denk gelen miktardadır.
Mirasçıların müteselsil sorumluluğu iki halde sona ermektedir. Birincisi; mirasçıların borçların taksimine ve yüklenilmesine dair yaptığı anlaşmaya alacaklıların rıza göstermesidir. İkincisi; terekenin paylaşılmasının gerçekleştiği tarihin veya daha sonra yerine getirilecek borçlarda muacceliyet tarihinin üzerinden beş yıl geçmekle teselsül sona erer.
Miras bırakanın borçlarından dolayı mirasçıların müteselsil sorumluluğu mirasçılar dışındaki alacaklılar için geçerlidir. Miras bırakanın alacaklıları arasında bir mirasçı da varsa bu mirasçının miras bırakandan olan alacağına ilişkin olarak diğer mirasçıların müteselsil sorumluluğu yoktur. Alacaklı mirasçının bu alacak hakkı mirasın taksimi anında göz önüne alınır. Mirasçıların hisselerinden mahsup edilmek veya tereke mallarından tahsil edilmesi gerekir.
Miras bırakanın ölümü halinde mükellef olarak ödevleri mirası reddetmemiş olan kanuni ve atanmış mirasçılara geçer. Ancak mirasçılardan her biri miras bırakanın vergi borçları nedeniyle miras hisseleri oranında sorumlu olurlar. Miras bırakanın vergi borçlarından dolayı mirasçıların hazineye karşı olan sorumluluğunda müteselsil sorumluluk söz konusu değildir.

Gaiplik, kişinin ölüp ölmediği konusunda tam olarak emin olunmayan durumlarda ölümü lehine kuvvetli şüphenin bulunması, ayrıca bazı şartların da varlığı koşulu ile kişinin ölümüne mahkeme kararıyla hükmedilmesidir. Bir başka deyişle, gaiplik kişiliğin hukuki yolla sona erdirilmesidir. Bir kişinin gaipliğine, ölüm tehlikesi içinde kaybolma ile uzun zamandan beri haber alınamama durumlarında karar verilebilir. Ancak, bu durumlarda bir kimsenin gaipliğine karar verilebilmesi için belli bir sürenin geçmiş olması da gerekir. Nitekim bu süreler; ölüm tehlikesi içinde kaybolma için bir yıl, uzun zamandan beri haber alınamama durumu için ise son haber tarihinden itibaren beş yıl olarak tespit edilmiştir.
Mirasın geçmesi için, gaiplik kararının alınmış olması şarttır. Fakat gaiplik kararının sonuçları, gaipten son haber alma tarihinden itibaren hüküm doğurur. Bu sebeple, mirasçı veya musaleh olabilmek için aranan(sağ olmak, ehliyet, yoksun olmamak) şartlarının miras bırakandan son olarak alınan haber tarihinde bulunması gerekir.
On yıldan beri miras hissesi mahkeme tarafından idare olunan kimsenin gaipliğine karar verilmesini hazine talep edebilir. Sağ olup olmadığı bilinmeyen kişiye ait miras hissesinin mahkeme tarafından idare edilmesi müddeti on yıldan az olsa bile, yüz yaşını tamamlamış olan kimsenin gaipliğine de hazinenin talebi üzerine hükmolunur.

Mirasın açılmasından önce miras bırakanın rızası olmaksızın miras payının devredilmesine ilişkin yapılan anlaşma geçersizdir. Yapılan anlaşma mirasçı ile üçüncü şahıs arasında geçerlidir ancak miras bırakanı bağlamaz.
Miras bırakan açıklamış olduğu rızadan dönebilir. Miras bırakan açıklamış olduğu rızadan dönmemiş olsa bile mal varlığı üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir.
Mirasın açılmasından sonra miras payının diğer bir mirasçıya devri adi yazılı şekilde yapılırken; miras payının mirasçı olmayan üçüncü bir kişiye devri resmi şekilde yapılmaktadır.
Bu durumda diğer mirasçıların rızası aranmaz. Çünkü bu devir ile diğer mirasçıların miras payı değişmemektedir.
Bu durumda payı temlik alan üçüncü kişi mirasçı sıfatı kazanmaz. Bu nedenle de mirasçılıktan doğan hakları kullanamaz. Mirasın paylaşılmasını isteyemez. Miras paylaşımına katılamaz. Sadece miras paylaşıldıktan sonra, miras payını kendisine temlik eden mirasçıya düşen tereke mallarının kendisine devrini talep edebilir.

İntifa hakkı; medeni kanuna göre, belirli bir gerçek veya tüzel kişiye,mülkiyeti bir başkasına ait bir eşya üzerinde tam olarak yararlanma(mülkiyet harici kullanma ve yararlanma hakları) yetkisini veren ayni hak olarak tanımlanabilir. İntifa hakkı belirli bir kişi lehine kurulmaktadır. Bu sebeple kişiye bağlı bir irtifak hakkı söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla bu hak başkasına devredilememekte, miras yoluyla intikal etmemektedir.
Oturma hakkı aslında intifa hakkının özel bir şekli olup bir binada veya onun bir bölümünde konut olarak yararlanma hakkıdır. Kira sözleşmesinden farklı olarak oturma hakkı bir ayni hak olup herkese karşı ileri sürülebilir. Kira sözleşmesi işe şahsi bir hak olup ancak taraflar arasında ileri sürülebilir. Bu bakımdan oturma hakkı kişi lehine kurulan kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olup bu hak başkalarına devredilmez ve mirasçılara geçmez.
Bir taşınmaz sahibinin, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren irtifak hakkına üst hakkı denir. üst hakkı; bir taraftan sahibine yüklü taşınmaz üzerinde sınırlı bir ayni hak sağlarken diğer yandan da yüklü taşınmazdaki inşaat üzerinde de tam bir hak sağlamaktadır. Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak, devredilebilir ve mirasçılara geçer.
Kaynak hakkı, başkasının taşınmazındaki sulardan yararlanma amacıyla kurulan irtifak hakkıdır. Buna göre arsa sahibi suyun alınması ve akıtılması için gerekli izni vermeye zorlanabilir. Kaynak hakkı da tıpkı üst hakkı gibi şahsi irtifak hakları arasında düzenlenmiş olup başkasına devredilebilir, miras yoluyla geçebilir. Bu durumun aksi de her zaman için kararlaştırılabilir.
Mecra kural olarak elektrik, gaz, su gibi akıcı şeylerin nakil ve dağıtımı amacına yönelik teknik tesisatı ifade eder. Mecra hakkı ise bu gibi tesisatların, başkasının taşınmazı üzerinden veya altından geçirilmesi için verilen izin olarak tanımlanabilir. Kural olarak bu hak devredilemez ve miras yoluyla geçmez. Fakat bu hakkın kuruluşunda aksi kararlaştırılarak devredilebilmesi ve mirasçılara geçmesi sağlanabilir.
Geçit hakkı, bir taşınmaz sahibinin taşınmazından ana yola çıkmak için yeterli geçidi bulunmadığı durumda, komşu taşınmazdan tam bir bedel karşılığında kendisine bir geçit hakkı sağlanması hakkıdır. Bu hak kural olarak devredilemez ve miras yoluyla geçmez. Fakat hakkın kuruluşu sırasında aksi kararlaştırılarak devredilebilmesi ve mirasçılara geçmesi sağlanabilir.
Yasal ön alım hakkı, hisseli bir taşınmaza sahip olan paydaşlardan birinin hissesini satması halinde diğer hissedarların 3. şahısa karşı öncelik hakkı bulunması durumudur. Bu hak, paylı taşınmazın paydaşlarından birinin payını bir üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşların aynı sözleşmesel şartlarla bu payın öncelikle alıcısı olabilme yetkisini kendilerine vermektedir. Yasal önalım hakkı Medeni Kanun gereği doğrudan paydaşın şahsında doğan bir haktır. Bu nedenle paya bağlı bir hak olan önalım hakkının paydan ayrı ve bağımsız olarak başkasına devredilmesi ve miras yoluyla geçmesi mümkün değildir.
Sözleşmeden doğan önalım hakkı malike mülkiyet hakkını hukuksal işlemle sınırlandırabilme imkanını veren haktır. Önalım hakkının yer aldığı önalım sözleşmesi, sadece taraflar arasında hüküm ifade eder. Aksine bir anlaşma olmadıkça, sözleşmeden doğan alım hakkı devredilemez, ancak miras yoluyla geçebilir.
Alım hakkı, hak sahibine, tek taraflı bir beyanlı bir malın alıcısı olma yetkisini veren yenilik doğuran bir haktır. Taşınmaza ilişkin alım hakkı tek taraflı beyanla kullanılınca, taşınmaz maliki ile alım hakkı sahibi arasında alım sözleşmesinin hükümlerine göre bir satış ilişkisi kurulmuş olur. Bunun için karşı tarafın bu beyanı kabul etmesi gerekmez. Aksine bir anlaşma olmadıkça, sözleşmeden doğan alım hakkı devredilemez, ancak miras yoluyla geçebilir.
Geri alım hakkı; taşınmaz malın malikinin bir kişiye malını satması durumunda ondan geri alabilme hakkını tanıyan bir hak olarak tanımlanabilir. Geri alım hakkı sayesinde eğer bir kişi paraya ihtiyacı olduğu için taşınmazını başkasına satarsa, durumu iyileşince taşınmazın bedelini ödeyerek geri alabilme imkanına sahip olabilmektedir. Aksine anlaşma olmadıkça geri alım hakkı devredilemez ancak geri alım hakkı miras yolu ile mirasçılara geçebilmektedir.
Alacaklıların istemi üzerine mühürleme teminat alınan miktarla sınırlı olarak yapılır. Alacaklıya güvence gösterilmişse mühürleme yapılmaz, yapılmışsa kaldırılır.
Mirasçılardan veya ilgililerden birinin miras bırakanın ölüm gününden itibaren 1 ay içinde tereke tespiti ve defterinin tutulması için başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Bu süre içerisinde talep ileri sürülmezse artık genel kurallara göre tereke tespiti (delil tespiti yoluyla) yapılabilir.

Miras bırakanın ölümü ile ardında kimlerin mirasçı olduğunu gösterir belgeye mirasçılık belgesi adı verilir. Mirasçılık belgesinin diğer adı veraset ilamıdır. Mirasçılık belgesinin çıkarılması için tek bir mirasçının dahi başvurusu yeterlidir. 2011 yılından önce mirasçılık belgesi sadece sulh hukuk mahkemeleri tarafından verilebiliyorken yapılan bir kanun değişikliği ile noterler de artık mirasçılık belgesi düzenleyebilmektedirler. Ancak mirasçılar arasında yabancı ülkede yaşayan veya yabancı ülke vatandaşı var ise noterler mirasçılık belgesi düzenlememektedir. Mirasçılık belgesini sadece yasal mirasçılar değil atanmış mirasçılar da talep edebilirler.
Mirasçılık belgesi çekişmesiz yargılama yolu ile yani davada hasım gösterilmeksizin mahkemeden ya da noterden alınan bir belgedir. Bu hususta tek bir mirasçının varlığı ve talebi yeterlidir. Bu belgenin alınabilmesi için miras bırakanın ölümünün veya hakkında gaiplik kararı alınmış olduğunun ve bunu talep edenin mirasçılık hak ve sıfatının ispat edilmesi lazımdır.
Mirasçı atanan veya lehine vasiyette bulunulan kişinin mirasçılık belgesi talep etmesi üzerine diğer mirasçılara ve vasiyet alacaklılarına bu talep bildirilir. Bu bildirimden itibaren 1 ay içinde bu kişiler tarafından talepte bulunanın sıfatına itiraz etmezse talep edene mirasçılık belgesi verilir.

Davada henüz paylar oluşturulmadan tüm mirasçılar anlaşarak paylaşma sözleşmesi yapabilir. Bu aynı zamanda davanın sulh yolu ile bitmesi demektir. Paylar oluşturulduktan sonra fakat tahsis edilmeden önce paylaşma sözleşmesi yapılmışsa hakim bu durumu bir tutanakla tespit edip paylaşma sözleşmesine uymalıdır. Payların tahsisi tamamlandıktan sonra artık paylaşma sözleşmesi yapılamaz.
Paylaşma sözleşmesinin geçerliliği için adi yazılı şekil yeterlidir. Terekede taşınmaz bulunsa da taşınmazın paylaşılması bakımından resmi şekilde sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Bu durum taşınmaz mülkiyetini nakil borcu doğuran sözleşmelerin resmi şekilde yapılması kuralına bir istisnadır. Adi yazılı şekilde yapılan miras sözleşmesini takiben taşınmazın mülkiyede tapuda tescil ile devredilebilecektir.
Açılmış bir mirasta mirasçının payını devralmış veya haczettirmiş ya da elinde mirasçıya karşı alınmış borç ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklılar sulh hakiminden bu mirasçının yerine paylaşmaya katılmak üzere bir kayyım atanmasını isteyebilirler.
Miras paylaşma sözleşmesinden doğan borçlar için kanunda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden on yıllık zamanaşımı süresine tabidirler.
Önlemler ile ilgili giderler ileride terekeden alınmak üzere başvuran kişi tarafından; önleme hakimin res’en karar verdiği hallerde Devlet tarafından karşılanır.
Hakkında gaiplik kararı verilmiş kimsenin mirasçıları veya mirasında hak sahibi olan kişiler, tereke malları kendilerine teslim edilmeden önce bu malları ileride ortaya çıkabilecek üstün hak sahiplerine veya gaibin kendisine geri vereceklerine ilişkin güvence göstererek teslim alabilirler.

  • Gaibin ölüm tehlikesi içinde kaybolması durumunda 5 yıl,
  • Gaipten uzun zamandan beri haber alınamaması durumunda 15 yıl,
  • Her halde en çok gaibin 100 yaşını doldurmasına kadar geçecek süre için güvence gösterilir.

Miras malvarlığının tamamı için miras bırakanın yerleşim yerinde açılır. Miras bırakanın tasarruflarının iptali veya tenkisi, mirasın paylaştırılması ve miras sebebiyle istihkak davaları bu yerleşim yeri mahkemelerinde görülür.
Mirasın tasfiyesi sonunda artan değerle, mirası önce reddetmiş olan miras bırakanın en yakın mirasçılarına ait olacaktır.
Mirasçılar mirasın paylaşılmasından itibaren bir yıl süre ile paylarına düşen mallardaki hukuki ve maddi ayıplar için birbirlerine karşı satım hükümlerine göre sorumlu kalırlar.

Mirasın reddi, kanuni veya atanmış mirasçının kendilerine geçmiş olan mirası kabul etmemek hususundaki irade beyanlarıdır. Mirasın reddi hakkına sahip olanlar, kanuni ve atanmış mirasçılardır. Atanmış mirasçı, miras sözleşmesi ile mirasçı atanmış olsa bile, mirası reddedebilir. Buna karşılık, musalehin (lehine belirli mal vasiyet olunan kişi) mal vasiyetini reddetmesine ihtiyaç yoktur, süresi içinde bunu talep etmemekle mal vasiyetinin ifasını talep hakkı düşer.
En yakın mirasçıların hepsinin mirası reddetmesi halinde miras devlete(hazineye) geçmez. Bu halde mirasın resmi tasfiyesi yapılır. Tereke borçları ödendikten sonra geriye kalan bakiye sanki reddedilmemiş gibi mirasçılara verilir.
Mirasçı iki halde red hakkından yoksun olur. Bunlardan birincisi, mirasın açık veya örtülü olarak kabulü halidir. İkincisi ise, müddeti içinde red hakkının kullanılmamış olmasıdır. Red hakkına ilişkin birinci yoksunluk sebebi hükmen red hakkında da geçerlidir.
Miras sözleşmesinin de vasiyetnameler gibi açılması mümkündür. Bu takdirde red süresi, mirasçılığın atanmış mirasçıya tebliğinden itibaren işlemeye başlar.
Mirasçı mirası reddedebileceği gibi, musaleh de mal vasiyetini reddedebilir.
Mirasın reddinin aksine, mal vasiyetinin reddi şekli şartlara tabi değildir. Ancak mal vasiyetinin reddi iki şekilde yapılabilmektedir. Birincisi, musalehin mal vasiyetinin ifasını talep hakkından vazgeçmesidir. Musaleh bunu tek taraflı bir irade beyanı ile bildirebileceği gibi, vasiyet borçlusu ile yapacağı bir anlaşma ile de bu kişiyi vasiyet borcundan ibra edebilir. İkincisi, musalehin vasiyet olunan malı süresi içinde talep etmemesidir. Vasiyet olunan mal, on yıl içinde talep olunmalıdır. Bu süre içinde talep edilmezse, musalehin talep hakkı düşer.

  • Mirasın kabulü için kural olarak beyana gerek yoksa da mirasçı ret süresi dolmadan açık kabul beyanında bulunursa ret hakkı düşer.
  • Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi içim gerekli olanın dışında işler yapan mirasçı mirası reddedemez.
  • Terekeye dahil malı zimmetine geçiren veya diğer mirasçılardan saklayan mirasçının ret hakkı düşer.

Malvarlığı, borcuna yetmeyen bir mirasçı alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse, kendilerine yeterli güvence verilmeyen alacaklılar veya iflas idaresi ret tarihinden itibaren altı ay içinde miras bırakanın yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesine başvurarak reddin iptalini dava edebilirler.
Mirası reddeden atanmış mirasçının payı, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufundan arzusunun başka türlü olduğu anlaşılmadıkça, miras bırakanın en yakın yasal mirasçılarına kalır.
Altsoyun tamamının mirası reddetmesi halinde, bunların payı sağ kalan eşe geçer. Bunların payından mirasın tamamının anlaşılması gerekir.
Bir şahsın kendisine kalan mirası reddetmesi miras bırakandan kendisine kalan dul veya yetim aylığını almasına engel değildir. Miras bırakanın mirası ile mirasçıların hak kazandığı dul veya yetim aylıkları farklı hukuki gerekçelere bağlanmıştır. Dul ve yetim aylıkları miras bırakanın yıllar boyu devlete yatırdığı primler neticesinde altsoyu ve eşinin üzerinde doğan bir takım haklardır. Yani bu haklar miras bırakan üzerinde doğmadan doğrudan mirasçılar üzerinde doğmaktadır. Niteliğindeki farklılık nedeniyle mirası reddetmek bu maaşları almaya engel teşkil etmez.
Hukuken miras bırakanın emekli maaşı mirasına dahil sayılmamaktadır. Bunun nedeni, emekli maaşı, miras bırakanın yıllar boyunca devlete yatırdığı primler ile hak kazandığı bir ödemedir ve miras kapsamına girmeden doğrudan mirasçılar üzerinde devam eden bir alacak hakkı olarak kabul edilmektedir. Emekli maaşı (ölüm aylığı) burada miras kapsamına girmeden el değiştirmektedir. Bu el değiştirme hususu nedeniyle ölüm aylığı miras kapsamına girmeden mirasçılar üzerinden devam etmektedir. Bu açıklanan hususlar ışığında mirası reddeden mirasçı, miras bırakanın emekli maaşını almaya devam eder.
Mal vasiyetinin reddi iki şekilde olabilir. Birincisi, musalehin mal vasiyetinin ifasını talep hakkından vazgeçmesidir. İkincisi ise, musalehin vasiyet olunan malı süresi içinde talep etmemesidir.
Mirası red süresi üç ay olup bu süre hak düşürücü niteliktedir. Üç aylık süre mirasçılığa sonradan haberi olduğu iddia ve ispat edilmedikçe mirasın açıldığı tarihten başlar. Miras ölüm tarihinde açılır. Buna göre yasal mirasçıların red süresi ölüm gününden başlar.
Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır. Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Sulh hakimi, sözlü veya yazılı ret beyanını bir tutanakla tespit eder. Süresi içinde yapılmış olan ret beyanı, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne yazılır ve reddeden mirasçı isterse kendisine reddi gösteren bir belge verilir.
Mirasçı, mirası ret etmeden yani ret için gerekli süre bitmeden ölebilir. Bu durumda mirasçılar, mirasbırakanın mirasını ret etme süresi içinde ret edebilirler. İkinci mirasçı her iki mirası ret edebileceği gibi birini de ret edebilir.
Türk hukuku, hukuki durumlar bakımından genel vekaletname ve özel vekaletname ayrımına gitmiştir. Vekilin yapacağı işler bakımından bazı durumlarda özel vekaletname verilmesi gerekebilmektedir. Mirasın reddi için ise özel vekaletname gerekli olmayıp, bu talep genel vekaletname yolu ile gerçekleştirilebilmektedir.
Mirası 3 aylık belirtilen sürede ret etmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız iktisap etmiş olur. Bir mirasçı, mirası ret için gerekli süreyi geçirdikten ve mirası kabul etmiş sayılmasından sonra yasaya aykırı olarak sulh hukuk mahkemesinde reddi tescil ettirmiş ise, tereke alacaklılarının bu usulsüz tescili iptal, geçersizliği hüküm altına aldırmak için, hukuki yararları olması sebebiyle dava açma hakları vardır.
Bu bakımdan ölenin eş ve çocuklarına bağlanan Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bağlanan maaş mirasa dahil değildir. Bu bağlamda maaş sağlanması red hakkını kullanmaya engel değildir.

Koruma önlemleri ile mirasın geçmesini engelleyen tehlikeleri ortadan kaldırmak ve geçişin tam olarak gerçekleşmesini sağlamak amacı izlenir. Bununla ilk olarak, bütün terekenin mirasçılara geçmesi sağlanmak, tereke mallarının yok olmasının veya kaçırılmasının önüne geçilmek istenmektedir. İkinci olarak, imkan ölçüsünde mirasçıların tayin ve tespit olunması amacı güdülür.
Kanunda açıklanan koruma önlemleri; Terekenin mühürlenmesi, mevcudunun deftere geçirilmesi, mirasın resmen yönetilmesi, vasiyetnamenin teslimi, vasiyetnamenin açılması, mirasçının talebi üzerine kendisine mirasçılık belgesi verilmesidir.

Kasten ve hukuka aykırı olarak miras bırakanı öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler, kasten ve hukuka aykırı olarak miras bırakanı ölüme bağlı bir tasarrufta bulunmayacak hale getirenler, hile, tehdit veya cebirle miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarrufta bulunmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini sağlayanlar veya buna engel olanlar, miras bırakanın artık bir daha yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı tasarrufunu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar mirastan yoksundurlar.
Af halinde, yoksunluk ortadan kalkar. Af ile miras bırakan ve mirasçı arasındaki ilişki yeniden kurulur, yoksun olan kişi mirasçılık sıfatını kazanır.
Mirastan yoksunluk sadece yoksun olanı etkiler. Mirastan yoksun olanın altsoyu miras bırakandan önce ölen kimsenin altsoyu gibi mirasçı olur.

Türk hukukunda ölen kişinin yani murisin geriye kalan tüm malvarlığı, hak ve borçlarının sahibi mirasçılarıdır. Kredi borcuda murisin mirası reddetmemiş olan mirasçılarına geçen borçlardan biridir. Diğer borçlardan farklı olarak kredi borcunda kredi kuruluşları tarafından hayat sigortaları yapılamaktadır. Bu sigorta kredi çeken kişinin ölümü durumunda geriye kalan kredi borcunu temin etmek için yapılan bir ödeme garantisidir.
Tüm sigorta şirketleri, sigorta yaptıran kişiye bir poliçe imzalatırlar. Bu poliçede yapılan sigortanın hangi durumlarda geçerli olduğu anlatılır. Hayat sigortası yaptırırken, vefat halinde mirasçıların mağdur olmaması için bu poliçe büyük önem arz etmektedir. Birçok sigorta şirketi "kaza sonucu ölüm" dışında bu sigortayı geçerli saymamakta ve mirasçılar sıkıntılar çekmektedir.
Bu hastalıklar yalnızca kanser gibi yüksek risk bulunduran hastalıklar olmayıp, diyabet, tansiyon gibi yaygın ama kontrol altında tutulabilen ve basit görülen hastalıkları da kapsamaktadır. Bu hastalık sebeiyle vefat edilmesi durumunda sigorta şirketleri krediyi ödemeyi reddedebiliyor ve borç mirasçılara aktarılıyor. Bu tip durumlara engel olmak için sigorta anlaşmasını yaparken dikkatli olmak, özellikle de sigorta yapılmadan önce “Sigorta Bilgilendirme Formu” doldurulmalı ve riziko ihtimalini arttıran tüm durumları sigorta şirketine önceden beyan etmek gerekir. Bu tip durumlar herhalükarda sigorta bedelini de arttırmaktadır.
Böyle bir durumun varlığı halinde sigorta sözleşmesi kurulurken hastalığı ilişkin beyanın yapılması gerekir. Aksi durumda, beyanda kast(kasıtlı ihlal) sebebiyle poliçe yok hükmü sonucunu doğurur. Bu durum ile karşılaşan mirasçıların izlemesi gereken yol, konuya ilişkin yargılama esnasında "Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik" gereğince sözleşme kurulması esnasında yerine getirilip getirilmediğine bakılmalı, bilgilendirme Formunun yokluğu veya imzalanmamış olması halinde, herhangi bir hukuki metinde yaptırım altına alınmamış olsa bile " objektif iyi niyet kuralının " ve sigorta sözleşmesinin " azami iyi niyet akdi olmasının doğal sonucu, sigortacının sözleşme öncesi sorumluluğunun ve bunun sonucu tazminat yükümü doğabileceği üzerinde durulmalıdır.
Bilinenin aksine, kredi çekerken hayat sigortası yaptırmak zorunlu değildir. Bankalar bu durumun aksi beyanda bulunsalar bile durum bunun tam tersidir. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun ilgili maddesince; Aksine bir teamül, ticari örf veya adet yoksa, satıcı bir mal veya hizmetin satışını o mal veya hizmetin kendisi tarafından belirlenen miktar, sayı veya ebat gibi koşullara ya da başka bir mal veya hizmetin satın alınmasına bağlı kılamaz. İfadesi yer almaktadır. Bu gibi durumlarda bankaların yapmış olduğu ısrarlara karşı kendilerine dilkeçe yolu ile bu yasa hükmünden bahsedilebilir.
Murisin kredi çekmesi ile şahsına yapılan hayat sigortası kapsamında, murisin vefat tarihinden sonra banka nezdinde olan kalan kredi borçları için banka sigorta teminatı üzerinde 1. Derece alacaktı olmaktadır. Öncelikle banka krediye ilişkin borç miktarını sigortadan temin edecektir. Sonrasında ise sigortanın teminat miktarı kapsamında geriye kalan bir bakiye değer mevcutsa bu değer tespit edilerek murisin mirasçılarına intikal etmektedir.{slider=Mirasçılara Murisin Sigortasından Geçen Kalan Tutarın Vergisel Yükümlülüğü Nedir?}Kredi çeken murisin kalan kredi borcuna ilişkin sigorta bedelinin borç tutarını aşması halinde, mirasçılara intikal eden söz konusu ödemelerden veraset ve intikal vergisi aranılması gerekmektedir.
Hayat poliçeleri ihtiyari poliçeler olup, banka tarafından verilen kredinin teminatını oluşturmak amacıyla düzenlenmesi, kredi sözleşmelerinde bu yolda konulan hükmün gereğidir. Bu sebeple, yapılacak poliçenin asgari olarak kredi borcu miktarını karşılayacak limitle düzenlenmesi esastır. Kredi borçlusunun ölmesi durumunda, murisin bankaya kalan kredi borcu yapılmış olan hayat sigortası tarafından ödenmesi gerekir. Uygulamada bu sigortalar kredi sağlayan bankalar tarafından yapılmakta olup, yapılan sigortanın asgari olarak kredi borç tutarını karşılayacak düzeyde olması gerekir. Yine aynı şekilde sigorta geçerlilik süresi gibi hususlarda banka tarafından düzenlenmektedir. Bu gibi durumlarda mirasçıların yaşayacağı sıkıntılara karşı sorumluluk, sigortayı düzenleyen bankaya aittir.
Bu konu esas temelinde bir sigorta sözleşmesini barındırmaktadır. Sigorta sözleşmeleri türk ticaret kanununda düzenlenmiş olup, görevli mahkeme tespitinde ticari iş veya ttk da direkt olarak düzenlenmiş olması, bu sözleşmeye bağlı ihtilafı doğrudan ticaret mahkemesinde görülmesi gereken davalar statüsüne sokmaktadır. Fakat bu ilişki alelade bir sigorta sözleşmesi olmayıp, krediye bağlı bir sigorta sözleşmesi olduğundan bir tüketici işlemi olarak görülmektedir. Yargıtayın bu hususta ihtilaflı kararları olsada son kararları doğrultusunda bu tip ihtilaflar için görevli mahkeme tüketici mahkemesi olarak belirlenmiştir.

Resmi tasfiye, miras bırakanın terekesinin tasfiye edilerek, geriye kalan artık değerin mirasçılara verilmesini sağlar. Amacı, miras bırakanın terekesinin tasfiyesi; aktiflerin tespiti, miras bırakanın ve mirasın geçiş borçlarının yerine getirilmesi olup, terekenin sevk ve idaresi yahut mirasın paylaşımının bağlanması değildir.
Resmi tasfiyenin sonuçları;

  • Resmi tasfiye talebi üzerine mirasın açılmasına rağmen resmi tasfiyenin sonuna kadar terekeyi mirasçılar iktisap edemez
  • Mirasçılar tereke borçlarından kişisel malvarlıkları ile değil sadece tereke ile sorumlu olurlar.
  • Alacaklılar alacaklarını sadece tereke varlığından karşılayabilir.
  • Tereke varlığından öncelikle miras bırakanın borçları ödenir.
  • Tereke borçları ödendikten sonra kalan artık değer mirasçıların malvarlığına geçer.

Resmi tasfiyeye tereke defterinin düzenlenmesiyle başlanır ve aynı zamanda yapılacak ilanla miras bırakanın alacaklılarından ve borçlularından, belirtilen süre içinde alacaklarını ve borçlarını bildirmeleri istenir.
5 çeşit resmi tasfiye şekli vardır. Bunlar; Olağan usul ile tasfiye, özel ihtiyari artırma usulü, açık artırmayla satış usulü, pazarlıkla satış usulü, iflas usulü ile tasfiye

  • Mirasçılar arasında vesayet altına alınmış olan veya alınması gereken kimse varsa,
  • Mirasçılardan biri uzun süreden beri bulunamıyorsa ve temsilcisi yoksa,
  • Mirasçılardan veya ilgililerden biri, ölüm tarihinden başlayarak bir ay içinde istemde bulunursa.

Miras bırakanın alacaklıları tarafından resmi tasfiye istenebilmesi için bazı koşulların varlığı aranmaktadır. Söz konusu koşullar;

  • Resmi tasfiyeyi isteyen alacaklı, mirasçının değil, miras bırakanın alacaklısı olmalıdır.
  • Miras bırakanın alacaklısı alacağını elde etme konusunda ciddi kuşkulara sahip olmalıdır.
  • Mirasçılar alacaklıyı tatmin etmemiş olmalı veya alacaklıya gerekli güvence verilmemiş olmalıdır.

Resmi tasfiye, mirasçının lehine ve menfaatine bir usul olduğundan, tasfiyenin bitimine kadar, onun bundan vazgeçebilmesini veya dönebilmesini mümkün ve geçerli saymak gerekmektedir, bu takdirde, mirasçı kesin olarak kayıtsız ve şartsız kabul etmiş sayılır.
Eğer böyle bir kabul için kanunda aranan şartlar olayda mevcutsa, özellikle seçim hakkının kullanılması konusundaki kanuni süre henüz dolmamışsa, bunun geçerli olması gerekir.
İflas hükümlerine göre tasfiye edilmektedir.

Miras bırakanın çocukları için miras payının yarısı, anne ve babadan her biri için miras payının 1/4’ü, sağ kalan eş için anne baba veya çocuklar ile mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde miras payının 3/4'ü oranındaki haklarının miras bırakan tarafından vasiyetname ya da başka ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir kişi veya kuruma bırakılamaması durumuna saklı pay denir.
Kanunumuza göre, saklı paylı mirasçılar birinci zümrede miras bırakanın altsoyu ( birinci zümrenin tamamı) yani çocuklar, torunlar, torun çocuklarıdır. İkinci zümrede ölenin ana ve babası saklı pay sahibidirler. Buna karşılık, kardeşlerin, kardeş çocuklarının saklı payları yoktur. Üçüncü zümrede saklı paylı mirasçı yoktur. Kanunumuz bunların dışında sağ kalan eşe de saklı pay tanımıştır.
Saklı paylar ve tasarruf oranı terekenin net değeri üzerinden hesaplanır. Bu nedenle bu oranların hesabında aşağıdaki değerler tereke aktifinden çıkarılır.

  • Tereke borçları
  • Cenaze masrafları
  • Tedbir masrafları
  • Miras bırakan ile birlikte yaşayanların 3 aylık geçim gideri

Saklı paylı mirasçılar altsoy ( çocuklar, torunlar, torun çocukları..), anne, baba ve sağ kalan eştir. Altsoyun saklı pay oranı yasal miras payının 1/2’sidir. Anne ve babanın saklı pay oranı yasal miras payının 1/4’üdür. Sağ kalan eş altsoy ile mirasçı olmuşsa yasal miras payının tamamı saklı payıdır. Sağ kalan eş anne ve baba ile mirasçı olmuşsa yasal miras payının tamamı saklı payıdır. Sağ kalan eş tek başına veya büyük anne ve büyük babalar ile mirasçı olmuşsa yasal miras payının 3/4’ü saklı payıdır.

Miras bırakan tarafından yapılan karşılıksız (ivazsız) sağlar arası tasarruflar tenkise tabidir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi de sağlar arası tasarruflardan biridir. Ancak ölünceye kadar bakma sözleşmesi Yargıtay’a göre ivazsız değil; ivazlı bir sözleşmedir ve miras bırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla bu tasarrufu yaptığı kesin olarak ispatlanamadıkça bu sözleşme ile yapılan tasarrufların tenkisi istenemez.
Saklı payı ihlal edilen birden fazla mirasçı varsa, her birinin tenkis davası açması gerekir. Saklı payı ihlal edilen mirasçılar ayrı ayrı tenkis davası açabilecekleri gibi, birlikte de dava açabilirler.
Saklı paylı mirasçı tenkis davasını açtıktan sonra ölmüşse, mirasçıları saklı pay sahibi olmasalar bile açılmış olan davaya devam edebilirler. Hatta Yargıtay kararlarına göre, saklı paylı mirasçının bu davayı açmadan ölmesi halinde de tenkis davası hakkı bunun mirasçılarına(keza atanmış mirasçılarına) geçer.
Tenkise tabi bağışlamayı alan ve aleyhine tenkis davası açılabilecek olan kişi, bağış konusu malları üçüncü bir kişiye temlik ederse, saklı paylı mirasçı tenkis talebi hakkını kural olarak üçüncü kişiye karşı ileri süremez. Ancak temlik eden kişi bunu sırf tenkis davasının sonuçlarından kaçınmak amacı ile ( kötü niyetle veya muvazaalı veya inançlı bir temlikle ) yapmış ise, tenkis talebi hakkı üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Yargıtay’ın 13.01.1975 tarihli ve 7/1 sayılı içtihadı birleştirme kararı, fikrimizce isabetli olarak, bunu kabul ve beyan etmiştir.
Kanuna göre, miras bırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde ifa edilmiş olan bağışlamaların tenkisi istenebilir. Buradaki bir yıllık süre bağışlamanın ifasına(elden bağışlamaya) ilişkindir. Bağışlama taahhüdü daha eski bir tarihte yapılmış olabilir, bunun miras bırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde ifa edilmiş olması halinde, bu yine tenkise tabi tutulabilir. Daha önce, yani miras bırakanın ölümünden evvelki bir yıldan önce ifa edilmiş bağışlamalar bu madde hükmüne ve dolayısıyla buradaki tenkisin kapsamına girmezler.
Miras bırakanın tenkise tabi tasarrufları ölüme bağlı tasarruflar ve sağlar arası bağışlamalar olarak ikiye ayrılmaktadır. Miras bırakanın öncelikle ölüme bağlı tasarrufları (vasiyetname veya miras sözleşmesi ile yapılmış tasarruflar) tenkise tabi olur. Ölüme bağlı tasarruflar tenkis edildikten sonra hala saklı pay ihlali varsa bu durumda sağlar arası bağışlamalar da tenkise tabi olur.Ölüme bağlı tasarruflar birlikte ve orantılı olarak tenkise tabidirler. Çünkü ölüme bağlı tasarruflar miras bırakan tarafından değişik tarihlerde düzenlenmiş olsalar bile miras bırakanın ölümü ile mirasın açıldığı zaman aynı anda hüküm doğururlar.Sağlar arası bağışlamalar ise miras bırakanın en yeni tarihli bağışından daha eski tarihli bağışlamalara doğru sırayla tenkis edilir. Yani farklı tarihlerde yapılan sağlar arası bağışlamalar birlikte ve orantılı olarak tenkise tabi değildir.
Saklı paylı mirasçılar saklı pay ihlalini öğrenmeden itibaren 1 yıl ve her halde vasiyetnamelerde vasiyetnamenin açılmasından diğer hallerde mirasın açılmasından itibaren 10 yıl içinde tenkis talebini ileri sürmezse talep zaman aşımına uğrar.
Miras bırakanın vasiyetnamesi ile mirasçılıktan çıkarılan mirasçı geçerlilik unsurlarını taşımayan çıkarma tasarrufuna karşı iflas dairesinin veya mirasın açıldığı tarihte kendisine karşı ellerinde borç ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklıların ihtarına rağmen itiraz etmezse iflas dairesi veya söz konusu alacaklılar alacaklarının elde edilmesi için gerekli olan oranda tenkis davası açabilirler.
Miras bırakan yapmış olduğu sağlararası veya ölüme bağlı karşılıksız kazandırmalar ile tasarruf edebileceği kısmı aşmışsa ve saklı payına tecavüz edilen mirasçı iflas dairesinin veya mirasın açıldığı tarihte kendisine karşı ellerinde borç ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklılarının ihbarına rağmen tenkis davası açmazsa, iflas dairesi ve bu alacaklılar alacaklarının elde edilmesi için gerekli oranda tenkis davası açabilirler.
Kendisine tenkise tabi bir kazandırma yapılmış olan kimse iyiniyetli ise sadece mirasın geçmesi anında kazandırmadan elinde kalanı geri vermekle yükümlüdür. Kötüniyetli ise iyiniyetli olmayan haksız zilyedin geri verme borcuna ilişkin hükümlere göre sorumlu olur.
Muris muvazaasına dayalı olarak açılacak tapu iptali ve tescili davalarında bazı kişiler dava açma haklarını kaybetmiş olmaktadır. Bu kişiler :

  • Mirası Reddeden Kişiler (Reddi Miras Hali)
  • Miras Hakkından Feragat Sözleşmesiyle Vazgeçen Kişiler
  • Mirastan Çıkarılan Kişiler

Miras bırakanın çeyiz veya kuruluş sermayesi vermek ya da bir malvarlığını devretmek veya borçtan kurtarmak vb. gibi karşılık almaksızın altsoyuna yapmış olduğu kazandırmalar, aksi miras bırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tabidir.

Mirasın taksimi ile mirasçıların tereke malları üzerindeki iştirak halinde mülkiyet hakkı sona erer. Her mirasçı kendi miras hissesine düşen tereke malları üzerinde tek başına malik ve hak sahibi olur.
Taksim işlemini bitiren işlemlerin ilki aynen taksim veya elden teslim ikincisi ise yazılı taksim sözleşmesidir. Aynen taksimde taşınmazların tapuya tescili, taşınırların teslimi ve alacakların temliki ile taksim tamamlanmış olur. Yani burada mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması ile taksim sona ermiş olmaktadır.
Taksim sözleşmesinin ayni hak doğurucu etkisi yoktur. Taksim sözleşmesine dayanarak her mirasçı hissesine düşen malların kendisine devrini (taşınmazların tapuya tescilini, taşınırların zilyetliklerinin naklini, alacakların temlikini) isteyebilir.
Miras ortaklığı devam ederken mirasçının miras hissesi mirasçının alacaklıları tarafından haczettirilebilir. Bu haciz mirasın taksim ve tasfiyesinden sonra ilgili mirasçıya düşecek tereke mallarına ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu'na göre, tenkis konusu malın bölünmesi mümkün değilse, davalıya tercih hakkı sunuluyor.  Davalı dilerse parayı tercih edebiliyor. Bu durumda tasarruf edilebilir (tasarruf nisabının) değerini davacıdan alarak, malı davacıya bırakmış oluyor. Davalı dilerse malı seçebiliyor. Bu takdirde, yeniden keşif yapılarak tenkis konusu malın karar günündeki değeri tespit ediliyor ve ortaya çıkan miktar sabit tenkis oranı ile çarpılarak saklı paya el atılan, tenkis edilecek bedel veya tasarruf edilebilir miktarlar bulunuyor.Tenkiste önemli olan iki tarih değeri, ölüm tarihi değeri ile tercih hakkının kullanıldığı tarihteki değerleri olarak biliniyor. Tercih hakkı kullanıldıktan sonra alınacak olan değer raporunun, bu yüzden ivedilikle alınmasını sağlamak, rapor alındıktan sonra da ivedilikle karar tesisi isteminde bulunmak (davalının tercih hakkını bedel yönünde kullanması durumunda) önem teşkil ediyor.
Tereke mallarının satışı, arttırma (müzayede) şeklinde yapılır. Arttırma şartlarını ve şeklini mirasçılar tespit ederler.
Mirasçılar arasında cenin varsa, mirasın taksimi bunun doğumuna kadar geri bırakılır. Taksimin geri bırakılması için miras bırakanın ölümü anında ceninin var olması, yani bu anda çocuğun ana rahmine düşmüş bulunması şarttır.

Miras bırakan, terekesinin tasarruf edilebilir kısmının tamamını veya bir bölümünü özgülemek suretiyle vakıf kurabilir. Vakıf kurma iradesi vasiyet yoluyla yapılır. Miras sözleşmesinde de vakıf kurma iradesi olabilir. Miras sözleşmesindeki vakıf kurma tasarrufu vasiyetname hükmü gibi hüküm ifade eder ve miras bırakan bu tasarruftan serbestçe tek taraflı olarak dönebilir.

Vakıf tüzel kişiliğini tescille kazansa da ölüme bağlı tasarrufla ile vakıf kurulması halinde özgülenen malların mülkiyetini vakfın sonradan tescil edilmesi şartı ile murisin ölümü anında kendiliğinden kazandığı kabul edilmektedir. Vakfın tescilinin hükmü miras bırakanın ölümü anına kadar geri yürür.

Hakim, vasiyeti yerine getirme görevlisinin yerine yeni birisini tayin edemez. Çünkü vasiyeti yerine getirme görevlisi miras bırakan tarafından bir ölüme bağlı tasarruf ile tayin edilmiştir. Hakim bunu yapamayacağı için, terekeye bir mümessil tayin edilir. Bu temsilci mirasçıların anlaşması ile oybirliği ile tayin edilir. Mirasçılar anlaşamazlarsa hakim tarafından tayin edilir.
Tayin şekli farklıdır. Vasiyeti yerine getirme görevlisini miras bırakan, mümessili mirasçılar veya hakim tayin eder.Görev ve yetkileri farklıdır. Tereke temsilcisinin, vasiyeti yerine getirme görevlisine nazaran görev ve yetkileri sınırlıdır. Tayin edildiği konu ile sınırlı olarak görev yapar.
Vasiyeti yerine getirme görevlisi, ancak, sulh hakiminin izin vermesi halinde bu yetkiye sahiptir. Böyle bir izin verilmediği sürece tereke malları üzerinde tasarrufta bulunamaz. Ancak yasa ‘’olağan giderleri karşılayacak ölçüdeki tasarruflar için’’ böyle bir izine gerek olmadığını belirlemiştir.
Miras bırakan, yasal veya atanmış mirasçıları dışında bir kişiyi seçerek, son arzularının yerine getirilmesi görevini ona verebilir. Vasiyeti yerine getirme görevlisinin görevi, genel olarak, miras bırakanın bir ölüme bağlı tasarrufu ile açıkladığı son arzularını yerine getirmektir. Vasiyeti yerine getirme görevlisi tayini, miras bırakan için bir çeşit emniyet tedbiridir. Bununla miras bırakan, mirasçıların yalnız kendi menfaatlerine uygun, buna karşılık vasiyet hükümlerine aykırı davranmalarını önlemiş olur. Bu nedenle, son arzularının gerçekleşmesi bakımından miras bırakan için en güvenli yol, bir vasiyeti yerine getirme görevlisi atamaktır. Miras bırakan, vasiyeti yerine getirme görevlisi atamak suretiyle, ortaya çıkacak anlaşmazlıkları da engellemiş olur.

Vasiyet yapma hakkının şahsen ve bizzat kullanılması gerekmektedir. Çünkü ölüme bağlı tasarruf çeşidi olarak vasiyet yapma hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Kısaca vasiyetnamenin temsil yolu ile yapılması mümkün değildir.{\slider}{slider=Kanuni Temsilci Vasiyetname Düzenleyebilir Mi?}Kanuni temsilci vasiyetname yapma ehliyeti olmayan kişi adına vasiyetname düzenleyemez. Bunun gibi vasiyetnamede sonradan yapılacak değişiklikler, vasiyetnameye yapılacak ekler, vasiyetnameden dönme de kanuni temsilci tarafından yapılamaz.
Lehine mal vasiyet edilecek kişinin tayinini miras bırakan diğer bir kişiye (mirasçılardan biri, vasiyeti yerine getirme görevlisi gibi) bırakamaz. Aksi takdirde mal vasiyeti hüküm ifade etmez, iptal davası açmaya gerek olmaksızın kendiliğinden hükümsüzdür. Herhangi bir süreye bağlı olmaksızın bu vasiyetin hükümsüzlüğü her zaman ileri sürülebilir.
Vasiyetname kazaen veya üçüncü bir kişinin fiili ile yok edilmişse bu durumda vasiyetnameden dönüldüğü söylenemez. Çünkü vasiyetçinin vasiyetnameden dönmeye yönelik bir irade beyanı yoktur. Bu halde eğer vasiyetnamenin içeriği aynen ve tamamen tespit edilebiliyorsa vasiyetname yine hüküm ifade etmeye devam eder; tespit edilemiyorsa vasiyetname artık geçerli değildir.{\slider} {slider=Mirasçıya Miras Payı Dışında Mal Vasiyet Edilebilir Mi?}Kanunen aynı kişinin hem mirasçı olmasına hem de bu kişiye bilirli bir mal vasiyet edilmesine engel yoktur. Ancak buradaki mal vasiyetinin ölüme bağlı tasarruf ile açıkça anlaşılması gerekmektedir.{\slider} {slider=Fevkalade İkame Nedir?}Ölüme bağlı tasarruf yapan kimse atadığı mirasçıya veya lehine mal vasiyet ettiği kişiye, mirası veya vasiyet olunan malı üçüncü kişiye devretmek mükellefiyeti yükleyebilir. Buna fevkalade ikame denilmektedir.{\slider} {slider=Miras Bırakan Ölüme Bağlı Tasarrufu Yaparken İrade Sakatlığı Mevcut İse Ne Olur?}Miras bırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruflar geçersizdir. Ancak miras bırakan yanıldığını veya aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak 1 yıl içinde tasarruftan dönmediği takdirde tasarruf geçerli sayılır. Ölüme bağlı tasarrufta kişinin veya şeyin belirtilmesinde açık yanılma halinde miras bırakanın gerçek arzusu kesin olarak tespit edilebilirse tasarruf bu arzuya göre düzeltilir.{\slider} {slider=Kimler Resmi Vasiyetname Düzenlenmesine Memur Veya Tanık Olarak Katılamaz?}Fiil ehliyeti bulunmayanlar, bir ceza mahkemesi kararıyla kamu hizmetinden yasaklı olanlar, okuryazar olmayanlar, miras bırakanın eşi, üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık olarak katılamazlar.{\slider} {slider=Sözlü Vasiyetname Her Halde Düzenlenebilir Mi?}Sözlü vasiyetname istisnai bir vasiyetname şeklidir. Sözlü vasiyetnamenin geçerli olarak düzenlenebilmesi için öncelikle vasiyetçinin el yazılı veya resmi vasiyetname yapma imkan ve iktidarına sahip olmaması gerekir. İkinci olarak hastalık, yakın ölüm tehlikesi, savaş, ulaşımın kesilmesi gibi olağanüstü bir durumun olması gerekir.{\slider} {slider=Alelade İkame Nedir?}Alelade ikameye yedek mirasçı atama da denmektedir. Tasarrufu yapan kimse, mirasçı veya lehine mal vasiyet edilen kişinin kendisinden önce ölmesi veya mirası herhangi bir sebeple iktisap edememesi halinde, bu kişilerin yerine geçmek üzere bir veya birkaç kişi tayin ettiğinde bu kişilere yedek mirasçı denmektedir.{\slider} {slider=Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali İçin Dava Açma Sebepleri Nelerdir?}Ölüme bağlı tasarrufların iptali için dava açma sebepleri Türk Medeni Kanunu’nda sınırlı sayıda sayılmıştır. Bunlar:

  • Tasarrufun miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılması,
  • Tasarrufun yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılması,
  • Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise,
  • Tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılması.

{\slider} {slider=Kısıtlıların Vasiyetname Yapma Ehliyeti Var Mıdır?}Kısıtlı olan kişi ayırt etme gücüne sahipse yaptığı vasiyetname geçerlidir. Ayırt etme gücüne sahip kısıtlının vasiyetname yaparken kanuni temsilcisinin rızasını almasına da ihtiyaç yoktur. Kısıtlı ayırt etme gücüne sahip değilse yapılan vasiyetname sakattır ve iptali talep olunabilir.{\slider} {slider=Seçimlik Vasiyet Nedir?}Vasiyetçi vasiyet edilen mal ile ilgili bir seçim hakkı tanıyabilir. Örneğin; vasiyetçi evindeki beş halının ikisinin seçilip musalehe verilmesini emredebilir. Seçimlik vasiyette miras bırakan seçim hakkını kimin kullanacağını ölüme bağlı tasarrufunda belirtmiş olabilir. Bu hakkı kullanacak kişi musaleh, mirasçı veya üçüncü kişi olabilir. Seçim hakkının kime ait olacağını vasiyetçi belirtmemişse bu hakkın vasiyet borçlusuna ait olduğu kabul edilmektedir.{\slider} {slider=Ölüme Bağlı Tasarruf İle Vakıf Kurulabilir Mi?}Vakıf, vasiyetname veya miras sözleşmesi ile kurulabilir. Bu halde vakıf ölüme bağlı tasarruf ile kendisine tahsis edilen malların mülkiyetini vakfın sonradan tescil edilmesi şartı ile vasiyetçinin ölümü anında kazanmış olur. Yani vakfın tescilinin hükmü miras bırakanın ölümü anına kadar geriye yürür.{\slider} {slider=Birden Fazla Vasiyetname Varsa Son Vasiyetnamenin İptal Edilmesi Halinde Önceki Vasiyetnamenin Akıbeti Ne Olur?}Birden fazla vasiyetname olması halinde iptal edilmiş olan vasiyetnamenin yerine daha önce yapılmış olan vasiyetname geçer. İptal edilmiş olan vasiyetnameden önceki tarihte düzenlenen ve sonraki vasiyetname ile dönülmüş bulunulan vasiyetname yeniden hüküm doğurur.{\slider} {slider=Vasiyetname Kaç Şekilde Olabilir?}Medeni Kanuna göre vasiyetname üç şekilde olabilir. Birinci şekil, el yazılı vasiyetnamedir. El yazılı vasiyetnamenin bütün metninin, yapıldığı tarihin ve imzasının hepsinin vasiyetçinin el yazısı ile yapılmış olması şarttır. Vasiyetnamenin ikinci çeşidi, resmi vasiyetnamedir. Resmi vasiyetname, bu işleri yapmakla görevli resmi memur önünde ve kanunun gösterdiği şartlar içinde yapılır. Üçüncü vasiyetname şekli ise, sözlü vasiyetnamedir. Bu vasiyetname türünde, yalnız olağanüstü ve istisnai hallerde yapılması mümkün ve geçerli olan bir vasiyetname şeklidir. Burada, başta sözlü olan vasiyetin, çok kısa bir zaman sonra, tanıklar tarafından yazılı şekle sokulması ve hakime tevdi olunması gerekmektedir.{\slider} {slider=Ortak Vasiyetnamelerin Geçerlilik Durumu Nedir?}İki veya daha fazla kişinin birlikte vasiyetname yapmaları (ortak veya müşterek vasiyetname) ve bu tek vasiyetnamede karşılıklı olarak birbirleri hakkında ölüme bağlı tasarrufta bulunmaları, hukukumuza göre, mümkün ve geçerli değildir.{\slider} {slider=Boşanmadan Önce Eşe Yapılan Vasiyet Geçerli Olur Mu?}Eşlerin boşanma halinde ölüme bağlı tasarruflardan doğan hakları kaybetmesi, yapılan ölüme bağlı tasarrufta bunun aksinin kararlaştırılmamış olması şartına bağlıdır. Bir başka ifade ile eşler arasında boşanma öncesi yapılan vasiyetler ve miras sözleşmeleri, yapılan vasiyet ve miras sözleşmesinde aksi bir ifade mevcut olmadıkça boşanma ile geçersiz olurlar ve boşanmış eşlerin mirasçılık hakkı mevcut olmaz.{slider=Resmi Vasiyetnamede Yararlanma Yasağı Ve Yaptırımı Nedir?}Vasiyetçi resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memura ve tanıklara bunların üstsoy ve altsoy kan hısımlarına, kardeşlerine ve bu kişilerin eşlerine o vasiyetname ile kazandırmada bulunamaz. Böyle bir kazandırmada bulunulması halinde tüm vasiyetname değil sadece vasiyetnamedeki bu kazandırmalara ilişkin hükümler iptal edilir.{\slider} {slider=Aynı Tarihte Yapılmış İki Vasiyet Varsa Ne Olacaktır?}Saat farkı ispat edilirse sonrakine itibar edilecektir. Aynı tarihli iki vasiyetin hükümleri birbiriyle çelişiyorsa ve sonraki vasiyetin hangisi olduğunu ispat etmek mümkün olmuyorsa imkansızlık nedeniyle bu vasiyetlere itibar edilmez.{\slider} {slider=Vasiyetten Dönme Ve Vasiyetnamenin İptali Nasıl Olur?}Vasiyet bırakan istediği zaman vasiyetinden dönebilir. Vasiyet tek taraflı hukuki işlem olduğundan vasiyetten dönmek için kimsenin muvafakatine ihtiyaç yoktur. Bu dönüş 3 şekilde olabilir, bunlar; yeni vasiyetname, sonraki tasarruf veya yok etmedir. Miras bırakan her zaman hazırlayacağı yeni bir vasiyetname ile eski vasiyetnameden dönebilir. Bunun dışında düzenlemiş olduğu vasiyetnameyi yok ederek ( yırtma, karalama, bozma) vasiyetnameden dönebilir. Son olarak ise vasiyetnamesinde yapmış olduğu vasiyetin aksi tasarruflarda bulunması durumda da o tasarrufa ilişkin mal için bahis konu vasiyet geçersiz olur.{slider=Vasiyetçinin Yabancı Olması Durumunda Vasiyetname Nasıl Düzenlenir?}Vasiyetçinin Türkçe bilmemesi halinde, bir tercüman işleme katılır. Ancak, noter, söz konusu yabancı dili biliyorsa, tercümana gerek yoktur. Tercüman ya da noter tarafından çevrilen metnin, yabancı dilde olan metne eklenmesi gerekmektedir.

Yargıtay, bu konuda, Türkçe bilmeyen vasiyetçinin kendi dilinde yapacağı beyanın yeterli olmadığı, bu beyanın tercüman tarafından tanıklara Türkçe olarak tekrarlanması ve tanıkların, beyanı nasıl öğrendiklerinin şerhte yer alması gerektiği görüşündedir.
Böyle bir durumda en doğrusu, önce sadece vasiyet borçlusu mirasçıya ifa davası açılması ve şayet bir davada vasiyet borçlusu, miras ortaklığı devam ettiği için diğer mirasçıların karşı çıkması yüzünden borcunu ifa edemeyeceğini ortaya koyarsa, vasiyeti ifa borçlusunun mirasçılık sıfatını kazanamaması üzerine davanın tüm mirasçılara yöneltilmesidir.
Vasiyetçinin Türkçe bilmemesi halinde, bir tercüman işleme katılır. Ancak, noter, söz konusu yabancı dili biliyorsa, tercümana gerek yoktur. Tercüman ya da noter tarafından çevrilen metnin, yabancı dilde olan metne eklenmesi gerekmektedir.

Evlatlık, birinci zümreye giren bir mirasçıdır ve evlilik içi çocuk ile aynı miras hakkına sahiptir. Evlatlığın yasal miras hakkının en temel özelliği bunun tek taraflı mirasçılık olmasıdır. Bu demektir ki; evlatlık evlat edinenin yasal mirasçısı olduğu halde, evlat edinen evlatlığın yasal mirasçısı değildir. Evlatlığın ölümü halinde yasal mirasçıları kendi kan hısımları ve eşidir.Bir diğer özellik evlatlık yalnızca evlat edinenin yasal mirasçısıdır. Evlat edinenin kan hısımlarının (babasının, annesinin, kardeşinin vb.) yasal mirasçısı değildir. Çünkü evlat edinme bağı yalnız evlatlık ile evlat edinen arasında bir hısımlık ilişkisi meydana getirir.Evlatlık evlat edinenin yasal mirasçısı olduğu gibi eğer varsa kendi kan hısımlarının da yasal mirasçısıdır.
Anne bakımından evlilik içi çocuk ile evlilik dışı çocuk arasında miras hakkı açısından bir fark yoktur. Çünkü evlilik içi de olsa evlilik dışı da olsa anne ile çocuk arasındaki soy bağı doğumla kurulmaktadır. Bu nedenle de evlilik dışı çocuk, annesinden evlilik içi çocuk ile aynı miras hakkını alır.Baba bakımından ise durum biraz daha farklıdır. Çünkü evlilik dışı çocuk ile baba arasında soy bağının kurulabilmesi için babanın çocuğu hukuken tanıması veya soy bağının kurulmasına ilişkin bir hakim kararı olması gerekmektedir. İşte bu iki yoldan biri ile evlilik dışı çocuk ile baba arasında soy bağı kurulmuşsa, evlilik dışı çocuk baba yönünden evlilik içi çocuk ile aynı miras hakkına sahip olur.
Boşanan eşler birbirinin kanuni mirasçısı olamazlar. Miras bırakanın vasiyetname ile eşi lehine yapmış olduğu ölüme bağlı kazandırmalar sonradan boşanmanın gerçekleşmesi halinde hükümsüz olur. Ancak miras bırakan ölüme bağlı tasarrufu ile bunun aksini emredebilir. Yani boşanama halinde dahi vasiyetnamenin geçerliliğini koruyacağını vasiyetnamesinde belirtebilir.
Evliliğin iptali halinde karı kocanın artık eş sıfatı kalmadığından birbirlerine yasal mirasçı olma sıfatları da kalmamaktadır. Ancak evliliğin iptaline ilişkin dava açılmış olmasına rağmen hakim henüz iptal kararı vermeden eşlerden biri ölürse evlilik ölümle sona ermiş olur. Bu durumda sağ kalan eş ölenin yasal mirasçısı olma sıfatını korur. Buna rağmen mirasçılar açılmış olan butlan davasını sürdürebilir. Evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş yasal mirasçı olamadığı gibi daha önce miras bırakanın yapmış olduğu ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.
Nikahsız eş miras davaları ile ilgili olarak miras hukuku içerisinde belirlenmiş hiçbir zümreye ait değildir. Bu nedenle nikahsız eşin mirasçı olabilmesi için ya vasiyetname olması ya da ölüme bağlı bir tasarruf olması gerekir. Nikahsız eşin miras hakkı sözleşme ile mümkün olduğundan nikahsız eşin saklı miras payı bulunmamaktadır. Ancak resmi evlilik bulunmasa bile destek tazminatı istenebileceği kabul olunmuştur. Destek tazminatının, resmi ya da resmi olmayan biçimde evlenme tarihine kadar hesaplanması gerekir. Çocukların mirasçılığı evliliğe bağlı değildir. Evlilik içi ve dışı doğan çocuklar aynı oranda mirasçı olurlar.
Miras bırakanın sağ kalan eşinin miras payı mirasçı olduğu zümreye göre değişiklik göstermektedir. Sağ kalan eş alt soy yani vefat edenin çocukları ile birlikte mirasçı olursa mirasın 1/4 sağ kalan eşe ait olacak ve kalan 3/4 çocuklar arasında eşit olarak paylaştırılacaktır. Sağ kalan eş miras bırakanın annesi ve babası ile birlikte mirasçı olur mirasın yarısı sağ kalan eşin kalan yarısı da miras bırakanın annesi ve babası arasında eşit olarak paylaştırılacaktır. Sağ kalan eş miras bırakanın büyükannesi ve büyükbabası ile birlikte mirasçı olursa mirasın 3/4 ü sağ kalan eşe verilir ve kalan 1/4' te miras bırakanın büyük anne ve büyük babaları arasında eşit olarak paylaştırılır.
Hayatta kalan eşin ölen eşine mirasçı olabilmesi için ölüm anında aralarında mevcut bir evlilik bağının olması gerekmektedir. Eşin ölümünden önce evlilik bağı sona ermiş ise örneğin eşler boşanmışlarsa sağ kalan eş ölen eşine mirasçı olamayacaktır. Eşler arasında resmi nikah dışında farklı dini/felsefi nişanların mevcut olması eşlerin birbirine mirasçı olmasını sağlamaz.
Boşanma davası devam ederken, ölen davacı eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve davalı eşin kusurunun ispatlanması halinde de davalı eş mirasçılık haklarını kaybeder. Davacı eşin ölümü halinde evlilik kendiliğinden son bulur. Bu nedenle davacının ölümüne rağmen, mirasçılardan birinin devam ettirdiği bu dava, eşlerin boşanmasına yönelik olmayacak, devam edilen davada, boşanmada davalı eşin kusurlu olup olmadığı karara bağlanacaktır.
Boşanma davası görülürken mahkemenin eşler hakkında ayrılık kararı vermesi halinde mirasçılık hakkı devam eder, zira ayrılık kararı evlilik ilişkisine son vermez.
Evliyken yeniden evlenen kişinin ikinci evliliği hakkında mutlak butlan kararı verilmeden önce kişinin ölümü halinde ilk evlilik ölümle sona erdiği gibi; ikinci evlenmedeki eşin iyi niyetli olması halinde ikinci evliliğin de butlanına karar verilemeyecektir. Bu durumda ikinci evlenme de geçerli bir evlenmenin bütün hüküm ve sonuçlarını doğuracak; her iki evlilikteki sağ kalan eş bu sıfatla yasal mirasçı olabilecektir. Bu iki eş sağ kalan eşe düşen yasal miras payını aralarından eşit şekilde paylaşacaklardır.
Mirasçılık sırasına göre miras bırakan kişinin mirası öncelikle eş ve çocuklar arasında paylaştırılır. Buna göre mirastan eş ¼ oranında pay alırken diğer ¾ oranındaki miras her çocuğa eşit olarak paylaştırılır. (atanmış mirasçı olmaması durumunda)Miras paylaştırılırken erkek çocuğun miras payı ile kız çocuğun miras payı eşittir. Buna göre aksi bir tasarruf olmadığı sürece kız çocuk mirastan diğer kardeşleri kadar pay almaktadır.